"Anayasanın ilk 4 maddesine şaşı bakanlar bizim için yok hükmündedir"
Bahçeli, başkanlığında parti genel merkezinde yapılan Merkez Yönetim Kurulu (MYK) ve Merkez Disiplin Kurulu (MDK) toplantısının ardından basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda, iç ve dış gündem başlıklarının dört başı mamur şekilde ele alındığını, ince elekten geçirildiğini belirten Bahçeli, ülkeyi zora sokan, stratejik riskler ihtiva eden, bölgesel ve küresel arka planı olan meselelerin, milleti doğrudan ilgilendiren ve rahatsızlık uyandıran sıcak gelişmelerin ana hatlarıyla masaya yatırıldığını söyledi.
Partinin gelecek döneme havi saha çalışmalarının, siyasi faaliyetlerinin muhtevalı olarak değerlendirildiğini ifade eden Bahçeli, şöyle devam etti:
"Davamızın bugünkü temsilcileri olarak, hedefler hiyerarşimizden sapmadan, öncelikler piramidimizi ihmal etmeden, ahlak ve ilkelerimizden taviz vermeden dirayet ve disiplinle çatısı örülen vatan ve millet mücadelemiz aynen sürdürülecektir. Evvelemirde ne yapılması gerekiyorsa onu yapacağız. Kaldı ki gayretle, faziletle, samimiyetle ve bihakkın bu kararlılıktayız. Akabinde mümkün olanı gerçekleştirmek için emek verip önümüz sıra dikilmiş bariyerleri etap etap aşacağız. Bunun için sabır, sebat, inanç, ısrar ve stratejik akılla çalışacağız. Ardından da başkaları için imkansız görünen ne varsa başarmak için öne atılacağız, öncülük yapacağız, örnek olacağız, nihayetinde gecenin dar koridorlarından şafağın aydınlık mihrabına hep birlikte ulaşacağız. Akıntıda sürüklenen bir sal gibi değil, kusursuz okyanus fırtınalarına direnen dev konteyner gemilerine benzer şekilde tarihi ve siyasi rotamızda azimle ilerleyiş kaydedeceğiz.
İnanmış, ülkülerini kalbiyle tasdik etmiş ve tutkuyla davasına bağlanmış bir kişinin, kıyıda durup ortada görünen, boşuna vakit geçiren, lafla peynir gemisi yüzdüren, boşa sallayıp dolu tutmanın hevesinde olan, irade göstermek yerine çıkarlarını gözeten niteliksiz kalabalıklardan ziyadesiyle müessir olacağını hiç aklımızdan çıkarmayacağız."
Bahçeli, nisyan uçurumuna savrulmadan geçmişi gelecekle kenetleyeceklerini vurgulayarak, Atatürk'ün, dava ve siyaset hayatlarının muhassalası olan, "Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Fakat sen buna karşı direneceksin, önüne sonsuz engeller de yığacaklardır; kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana büyük derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin." ifadelerini anımsattı.
MHP'nin, yeni yüzyılda entelektüel, felsefi, fikri, siyasi kalibre ve kadro açısından en iyi donanıma sahip olduğunu, görkemli bir mazinin omuzlarından yükselerek yine ve yeniden göstereceğini belirten Bahçeli, "İşimiz çok, yolumuz çetin, yükümüz ağırdır. Üstelik vakit dar, vaziyet naziktir." ifadesini kullandı.
MHP'nin geçmişin ilhamıyla geleceğin irade ve istikametini isabetle tayin etmenin amacında olduğunu vurgulayan Bahçeli, MHP'nin milletin tamamını kucaklamaya, kardeşlik ve ortak kader mizanında her insanı Cenabıallah'ın eşsiz bir lütfu görmeye, ayrımcılığı ve bölücülüğü çiğneyip geçmeye sonuna kadar azimli, sonsuza kadar da inançlı olduğunu kaydetti.
"Tehdit gittikçe cesamet kazanmaktadır"
MHP ve Cumhur İttifakı'nın "Türk ve Türkiye Yüzyılı" mimarisini başarmakla memur ve mükellef olduğunun altını çizen Bahçeli, şunları söyledi:
"Karamsarlık aşılamaya çalışanlar, ahlaki ve moral değerlerimizi aşındırmaya çabalayanlar elbette vardır ve bundan sonra sayılarının artış kaydetmesi, iyice şımarmaları, zıvanadan çıkmaları muhtemeldir, beklenmelidir. Hatta bu görüşümüzü teyit ve tevsik eden pek çok mahsurlu gelişme milletimizin gözü önünde tıpkı bir merasim geçişi veya perdesi kapanmayan bir tiyatro oyunu gibi kesintisiz sahnelenmektedir. Türkiye'nin önünü kesmek, devlet-millet dayanışmasını kırmak, toplumsal güveni yıkmak maksadına matuf organize bir kötülük, iç ve dış iştirakçileri olan çok sesli fitne/fesat korosu herkesi uyarıyorum ki, alarm zillerini çalacak düzeyde faaldir, açık veya gizli faaliyetlerini son günlerde hızlandırmışlardır."
Bahçeli, iç cephenin çökertilmesi için dört bir koldan yürütülen operasyonlara ilave olarak, milli birlik ve dayanışma hissiyatının yalnızca yıkık bir duvarı kalan harabeye dönüşmesinin, manevi direnç noktalarının teker teker zayıflamasının hedeflendiğini belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Kuşatma sertleşmiş, kumpas şiddetlenmiş, kundakçılar çoğalmıştır. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, iç asayiş ve huzur ortamı, sosyal ve ekonomik bünye, milli ve manevi değerler hazinesi kesif ve keskin saldırı altındadır. Birbiriyle eklemlenerek vasat bulan zincirleme olayların akıl ve vicdan terazisinde tefsir ve teşhisi halinde varlığımıza ve birliğimize yönelik sabotajların iç yüzü fazla zahmete katlanılmadan görülebilecektir. Nitekim durum ciddidir. Tehlike oldukça yakındır. Tehdit gittikçe cesamet kazanmaktadır.
Bu düşüncelerim bir vehmin, bir varsayımın, bir abartının, pireyi deve yapan temelsiz bir bakışın dağınık malumatı veya dayanıksız mahsulü değildir. Ne söylüyorsak, neyi konuşuyorsak, hangi karanlık kuytulara Türk ve Türkiye sevdamızın ışıklarını tutuyorsak bilinmesini özellikle temenni ederim ki, zaman ve mekan içinde açık seçik gerekçeleri vardır ve ortadadır."
"Bir siyasi kaygının eseri değil"
Bahçeli, insan ve toplumun iki şekilde yanılgının pençesine düştüğünü belirterek, bu düşüşün, "gerçek olmayan bir şeye inanarak" ya da "gerçeğe inanmayı, gerçekle yüzleşmeyi reddederek" meydana geldiğini ve sonuçlarının ağır olduğunu söyledi.
"Yalanı ve riyayı allayıp pullayıp gerçeğin telif haklarını bir plan dahilinde inkar ve ihlal edenler esasen milletimize ve ülkemize en rezil bühtanı reva gören ilkesizler ve itibarsızlardır." ifadesini kullanan Bahçeli, şunları söyledi:
"Hiç kimse merak buyurmasın, bu insan müsveddeleriyle tarih ve millet huzurunda kaçınılmaz hesabımız mutlaka görülecektir. Türkiye'yi kafa kola almak için kılıktan kılığa giren maskeli balo soytarılarının eline ve emeline teslim edilecek bir ülke yoktur. Komprador muhalefetin, kolonyal aydınların, komisyoncu gazetecilerin, konargöçer sermayenin, kobaylaşmış yazarların, komplocu uzmanların, kompleksli yorumcuların, koflaşmış medyanın, kokuşmuş kaymak tabakanın, komünist azınlığın, komitacı çevrelerin rehin alacağı, geleceğini karartacağı, tarihi haklarından mahrum bırakacağı, kimliğini karalayacağı bir millet yoktur, Türk milleti namına, ilan ediyorum ki tam tersi bir iddiada bulunmak şerefsizliğe hizmetle eşdeğerdir.
Aklında, hafızasında, kalbinin sancağında, ta damarlarına kadar Türk milletine mensubiyet şuurunu taşıyan ve yaşatan bir vatan evladı olarak söyleyeceklerim bir siyasi kaygının eseri değil, tarihe, ecdada ve yaşanmış Türk asırlarına karşı sarsılmaz sorumluluğumdur. Sözlerimden kimler hissesine ne alır bilemem, bununla da ilgilenmem, zamanımı israf edemem. Ancak bildiğim ve inandığım şudur: Mahkemeyi Kübra'da aziz şehitlerimizin, elleri öpülesi ecdadımızın ve manevi büyüklerimizin yüzüne bakmanın ve büyük Türk milletinin ali menfaatlerini fani hayatından üstün tutmanın dışında beklentisi olmayan bir Genel Başkan olarak gerçekleri eğip bükmeden konuşmak sadece boynumun değil, boğazımdan geçen helal lokmalara ve hayat bahşeden Cenab-ı Allah'a manevi borçtur.
Gerçekleri söylemekten korkanların, nefislerine yenik düşenlerin, egolarına diz çökenlerin ne özüne ne de sözüne güven duyulacaktır."
"Gaziliğin yüzdesi, oranı, derecesi, onu bunu olmaz, olmamalıdır"
Bahçeli, bugünün Gaziler Günü olduğunu ifade ederek, yüksek bir övgünün timsalleri olan gaziliğin ve gazilerin sadece 19 Eylül gelince anılması ya da hatırlanmasının doğru olmadığını söyledi.
Bahçeli, TBMM'nin iki defa gazilik beratını hak eden muhteşem bir millet, hamiyet, haysiyet ve mücadele eseri olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Gelin görün ki, terörle mücadele esnasında yaralanan, halen vücutlarında mermi ya da şarapnel parçası bulunan, mevzuattaki boşluk nedeniyle malul gazi kabul edilmeyen, üstelik sayıları 20 bini aşan kardeşimizin sessiz çığlığı hala dinmemiş, bunlara hala kulak verilmemiştir. Bu kategoride yer alan kardeşlerimiz, gazilere tanınan sosyal ve ekonomik haklardan ne yazık ki istifade edememektedir. Maluliyet oranı yüzde 40'ın altında olup da gazi sayılmayan mağdur kardeşlerimizin ellerinden tutmanın, maruz kaldıkları adaletsizliğe neşter vurmanın, manen kazandıkları unvanı resmen tanımanın ve takdim etmenin zamanı gelmiştir. Canından vazgeçmeye hazır olanlara ne yapsak azdır.
Gaziler arasında örtülü ayrımın hakkaniyetli olmayacağı da açıktır. Gazilik müessesini daha fazla sorgulatmadan hak sahibi kardeşlerimize unvanlarının verilmesi ve şeref aylıklarının bağlanması TBMM'nin ilk gündem maddeleri arasında yerini almalıdır. Derinleşen ve sürekli genişleyen bu sosyal sorun artık çözümle buluşturulmalıdır. Vücudunda mermi veya onlarca şarapnel parçasıyla gezen kahramanlara gazilik unvanının çok görülmesi hesabını veremeyeceğimiz, izahını yapamayacağımız bir çelişkidir. Çelişkinin girdabında vatan savunmasının tam ve eksiksiz yapılması söz konusu değildir. Malul gazi sayılmayan kardeşlerimiz vazifelerini korkusuzca ifa etmişlerdir. Hepsine müteşekkiriz. Şimdi vazife sırası bizdedir, nitekim Gazi Meclis'in şefkatli iradesindedir. Gaziliğin yüzdesi, oranı, derecesi, onu bunu olmaz, olmamalıdır. Bir kahramanımızın aldığı yaranın oran ve büyüklüğüne bakılarak değerlendirme yapmak, dahası gazi olup olmayacağına karar vermek, manevi, tarihi ve ahlaki açıdan tutarlı değildir."
Gazilerin ve şehitlerin emsalsiz fedakarlıklarının asla hafife alınmaması ve unutulmaması gerektiğini belirten Bahçeli, "Vatan müdafaasını emanet ettiğimiz kahramanlarımızdan haklarını esirgemek devletimizin ve milletimizin vakarıyla da bağdaşmayacaktır." dedi.
MHP'nin malul gazi sayılmayan kardeşlerinin yanında olduğunu belirten Bahçeli, "Vefa göstermemiz gereken kahramanların hak mahrumiyeti yaşamaları kabul edilemez bir durumdur." diye konuştu.
Bahçeli, milli birliğin, milli güvenliğin, milli bekanın muhafazası için gerek yurt içinde gerekse de yurt dışında cesaretle mücadele edip vücudunun herhangi bir yerinden küçük veya büyük yara alan her gazinin baş tacı, bağımsızlığın kemer taşı olduğunu ifade etti.
Gaziliğin bir adım sonrasının şehadet olduğuna dikkati çeken Bahçeli, "Gazilik düşmana meydan okuyan, korkuya savaş açan inanmış bir yüreğin simgesidir. 'Ölürsem şehit, kalırsam gaziyim' diyen bir milletin kahraman neferlerini daha fazla sukutu hayale uğratmamak lazımdır. Elbette ve gönül huzuruyla gazilerimizi her zaman, her şart altında destekleyeceğiz. Aziz şehitlerimizin emanetlerine sahip çıkacağız." dedi.
Bahçeli, şehitlere Allah'tan rahmet, gazilere huzurlu ve sağlıklı bir ömür diledi.
Tarihe bakmadan ilerlemenin kuşaklar arasında telafisi mümkün olmayan kopukluklara yol açacağını bilmenin, buna dayanarak milletler mücadelesinde mukayeseli üstünlükler kazanmanın, Anadolu coğrafyasındaki varlığı daha da kökleştireceğini belirten Bahçeli, üzerinde yaşanılan vatan topraklarının asırlara sari maddi ve manevi zenginliğinin küresel emperyalizmin iştahını kabarttığını, işlevsel husumetini kamçıladığını, Malazgirt'ten bu yana kapanmamış hesapların olduğunu söyledi.
İstanbul'un fethinden bugüne körüklenen nefret salgını ve intikam hırslarının, maşeri vicdanın malumu alisi olduğunu dile getiren Bahçeli, bugün yaşanan ne varsa dünün sonucu olduğunu kaydetti.
Devlet Bahçeli, ülkeyi ve milleti sarıp sarmalayan, yorup hırpalayan, sıkıp bunaltan hadiseler akışının bir yanda tarihsel bağlamı diğer yanda da dış bağlantısı olduğunu ileri sürmenin asla yanlış bir mütalaa sayılmayacağını vurguladı.
İsrail'in Gazze'de mazlumları katledip soykırım suçu işlerken, eşzamanlı olarak Türkiye'nin tepki, itiraz ve direncini zayıflatmak, iç cepheyi sarsmak, devşirdiği işbirlikçileri silah gibi kullanmak maksadıyla her yola müracaat ettiğini söylemenin hatalı bir tespit olmadığını ifade eden Bahçeli, Batı Şeria'da İsrail güçlerinin açtıkları ateş sonucunda hayatını kaybeden ve Aydın'ın Didim ilçesinde toprağa verilen Ayşenur Ezgi Eygi'ye, katledilen Filistinlilere Allah'tan rahmet diledi.
Güney sınırları boyunca tam 1,5 asırdır tahrik ve teşebbüsü yapılan terör ve haydut devlet kurmanın yolunun, Türkiye'nin içine kıvrılması, enerjisini israf etmesi, milli birlik ve kardeşlik bağlarının çürümesi olduğunu vurgulayan Bahçeli, özelde İsrail'in, genelde emperyalizmin garnizon devletini ve ileri karakolunu inşa etmenin anahtarının Türkiye'nin pısması, sinmesi, sessizliğe gömülmesi olduğunu dile getirdi.
Bahçeli, Yunanistan Savunma Bakanı'nın, gayriaskeri statüde olup Türkiye'nin burnunun dibindeki Meis Adası'na askeri heyetle gelerek alçakça meydan okumasının, dedeleri gibi deniz dibine özlem duymasının, korkakça parmak sallamasının zamanlama itibarıyla tesadüf olmadığına dikkati çekti.
Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs'ta küresel senaryoların tatbik ve tecelli edebilmesinin ancak ve ancak Türkiye'nin aczi, ataleti, kutuplaşması ve takatten düşmesiyle mümkün olacağını kaydeden Bahçeli, şöyle devam etti:
"ABD'nin Irak'tan çekilme kararına rağmen, bu ülkenin kuzeyine asker konuşlandırması, Suriye'nin kuzeydoğusunda yeni üsler kurup, mevcut üsleri takviye etmesi, biri inen biri kalkan kargo uçaklarıyla silah ve mühimmat yığınağını artırması, PYD/PKK/YPG'nin Türkiye'ye saldırı için hazırlık içinde olmaları gizli saklı bir şey değildir. Bu nedenle Türk milletinin ve Türk devletinin mücavir bölgelere ve küresel mütehakkim projelere müdahil olamayacak derecede iç sorunlarla boğuşması kurgulanmaktadır.
Rusya-Ukrayna savaşı kızışırken, NATO-Rusya savaşı ihtimal halinde masada duruyorken, ABD-İngiltere ortak yapımı çatışma iklimi canlı tutuluyorken ülkemizin siyasi ve ekonomik tartışmalarla kaynaması, daha vahimi hiçbir vicdanın onaylamayacağı münferit olayların üst aklın tazyikiyle gündemde tutulması boşuna değildir.
Parasını ödememize rağmen yaptırım kararlarına takılan F-35 savaş uçaklarından 32 adedinin, Ukrayna'nın sınır komşusu Romanya'ya ABD tarafından satılacak olması sinsi bir hazırlığın işareti değilse nedir? Dünya genelinde aktif ve yaygın halde bulunan 800'e yakın ABD üssü güncellenmiş yeni sömürgeciliğin sembolü ve sancılı ayak sesleri değilse acaba nedir ve nasıl yorumlanmalıdır?"
"Coğrafyalar silahların gölgesinde, paylaşım kavgalarının göbeğindedir"
Müesses uluslararası siyasi ve ekonomik sistemin zora dayalı ve tehdit diliyle yeniden tasarlandığına işaret eden Bahçeli, coğrafyaların silahların gölgesinde, paylaşım kavgalarının göbeğinde olduğunu söyledi.
İki gün evvel Lübnan'da yaşanan İsrail kaynaklı dijital saldırı ve bu kapsamda çağrı cihazlarının uzaktan patlatılmasının tehdit algılarını zirveye çıkardığını vurgulayan Bahçeli, kullanılan cep telefonlarının bile riskli olduğunu ve dikkat gerektirdiğini aktardı.
Doğası gereğince tarafsız olmayan teknolojik serpilme ve sıçramaların hakim güçlerin denetimi altında felaketleri mayalandırdığını, düşmanlıkları katladığını ifade eden Bahçeli, artık hiçbir yerin güvenli ve eskisi gibi olmayacağını belirtti.
Haritaların yeni baştan çizilmesi, mahkum ülkelerin ve mazlum toplumların sömürü çarkında daha da öğütülmesi amacıyla sıcak çatışma ve savaşların refakat ettiği masa başı cinnet ve cinayet mesaisinin yoğunlaştığını dile getiren Bahçeli, "Kısaca temas ettiğim yüksek tehdit ve tehlikeler gittikçe mesafe alıyorken Türkiye'mizin bayatlamış, kapanmış ve geride bırakılmış kronik tartışmaların tekraren baskı ve dayatmasına maruz bırakılması, dışarıdan güdümlü şirret oyunun ara istasyonudur." diye konuştu.
Bir kısım Kara Harp Okulu öğrencisinin kılıçları çekerek ettiği korsan yemin ve ardı sıra yaşanan cepheleşmelerin, huzur ve sükuneti, birlik ve beraberliği darboğaza itecek kadar etki yaptığını ifade eden Bahçeli, şu görüşleri paylaştı:
"Aziz Atatürk etrafında palazlanan söz düelloları, milli güvenlik sorunu haline gelen sosyal medya infaz ve ifşaları, inanan-inanmayan, laik-anti laik rekabetleri, etnik ve mezhebi kışkırtmalar bilhassa küresel güçlere ve kapalı devre çalışan örgütlere ümit bağlayan muhalefet partilerinin geçim kapısı haline gelmiştir.
Dışarıda bileğimizi bükemeyenler, Türkiye'nin yükselişini çekemeyenler, uyanan devi hazmedemeyenler içeride zaaflarımızı kaşımakla, rehavetimizi kollamakla, milli ve manevi güven iklimimizi zehirlemekle meşguldür. Son zamanlarda yaşananlar, ortalığa saçılan olaylar ve bunların medya aracılığıyla psikolojik harekat biçiminde servis edilmesi kesinlikle normal değildir.
Milli mukavemeti kırmak için zillet içinde yuvarlanan kukla muhalefet, ziyan içinde olan diğer muhbir unsurlar tetikçilik ve teşrifatçılık yapmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla, CHP Genel Başkanı hayal tacirliğini, boş keseden atıp tutmayı siyaset zannedecek kadar hayatın ve hadiselerin gerçeklerinden uzaklaşmıştır.
Özgür Bey'in 31 Mart seçimlerinden sonra 'Erken seçim istemeyeceğiz' açıklaması mıh gibi hafızalara kazınmışken, bunun üzerinden çok geçmeden 2025 yılının kasım ayında erken seçim çağrısını telaffuz etmesi akıl tutulması ve hayal tutsaklığıdır. 'Sandığı getirip iktidara geleceğiz' diyen bu ayarsız zatın deli saçması vaadi ise bir litrelik rakının 140 liraya inmesinden başka bir şey değildir."
Mavi Vatan'a masal diyen siyasi sefaletin iyice azıttığını, Türkiye'nin muhalefet sorununun habis ura döndüğünü belirten Bahçeli, "CHP'ye oy veren kardeşlerim bu patolojik yönetim anlayışına gerçekten müstahak görülmemelidir. CHP'nin altı okundan devletçiliği mora ve yeşile boyamaktan bahsedenlerin aslında kendilerine yakışan rengin pembe olduğunu buradan hatırlatmak samimi düşüncemizdir. DEM'lenmiş CHP ve diğer yedekleri Türkiye'nin iç cephesini düşürmekle tembihli ve görevlidir. Bu sayede bölgesel ve küresel tehditlere müsait hale gelecek olan ülkemiz gerisin geriye Sevr şartlarına sürüklenecektir." değerlendirmesinde bulundu.
"Anayasa'nın ilk dört maddesine şaibeli tavır gösterenler bizim için yok hükmündedir"
Bahçeli, CHP yönetimine hakim olanın, sadece cehalet, ihanet, melanet olduğunu, DEM'in ve PKK'nın bölücülük mahzeninde gönüllü esarete heveslenen bu parti tarafından, Türkiye'nin milli tezlerine sahip çıktığının, hükümranlık haklarını savunduğunun görülmediğini ve duyulmadığını kaydetti.
Devlet Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tahrikleriyle siyaseti geren ve milletin huzurunu kaçıran DEM'lenmiş CHP, geldiğimiz bu aşamada vahim bir sorundur, bu sorun demokrasiyi ve siyasi ahlakı zedelemektedir. İç işgal cephesinde koçbaşı pozisyonu alan CHP'nin aklı yerli değildir, iradesi milli değildir, idaresi ve iddiaları doğru ve düzgün hiç değildir.
Özgür Özel, geçtiğimiz günlerde Anayasa'nın ilk dört maddesiyle ilgili şahsımın görüşünü merak etmiş, HÜDA-PAR'a ne diyeceğimi sormuş. Aklınca kurnazlık yapan, dedikodu üreten, siyasi işportacılığa özenen Özgür Bey'in bildiği kadar bizim unutmuşluğumuz vardır. Usul ve üslup bilmeyen, gecesi başka gündüzü başka olan, gözleri fel fecir okusa da feleğin çemberine yakasını ve yarınlarını kaptıran bu siyaset defosunun önce DEM ve PKK'yla illiyet, irtibat ve iltisağını anlatması daha makul ve daha mantıklı olacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisine, Anayasa'nın ilk dört maddesiyle ilgili soru sormak, bu kapsamda teste tabi tutmak, yoklama yapmak elbette hiç kimsenin hakkı, harcı ve haddi değildir. Kim olursa olsun, hangi mevkide bulunursa bulunsun, Anayasa'nın ilk dört maddesine şaşı bakanlar ve şaibeli tavır gösterenler bizim için yok hükmündedir, ciddiye ve muhatap alınmaya değecek hiçbir yanları da yoktur. Milliyetçi Hareket Partisi 'dördüncü madde değişsin, diğer üç maddeye bir şey demiyoruz' sözlerini, kale olsun ama surlara gerek yok diyen mağlup ve meczup anlayışla bir ve aynı görmektedir.
Özgür Bey'in bize soru sormak yerine böylesi bir bayağı ve sakat tartışmanın neden ve niçin gündemde tutulduğunu, kırılgan bir zamanda hangi niyetle polemik malzemesi yapıldığını kendisinden başlamak kaydıyla itiraf etmesi akla ve adamlığa en yatkın, en uygun seçenektir. Anayasa'nın dördüncü maddesinden hareketle ilk üç maddeyi değiştirmeye yeltenecek ve buna muvaffak olacak bir bedhahta bu dünya gözüyle müsaade etmemiz ve çanak tutmamız imkansızdır ve emel sahipleri kendilerine mutlaka çekidüzen vermekle mesuldür."
MHP'nin sivil, demokratik, insan hak ve hürriyetlerine dayanan, devletin ve milletin hukuksal omurgasını belirleyecek, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle uyumlu, geniş katılımcı bir anayasa hazırlığı için müspet ve yapıcı tutumunu koruduğunu belirten Bahçeli, "Anayasanın ilk dört maddesine ve cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerine sadık kalınarak zamanın ihtiyaçlarına dinamik ve kalıcı cevaplar verebilen anayasa yapılmasının yanındayız. Yeni anayasa hazırlığı süratle tamamlanmalı, sonuçta milletimiz ve ülkemiz yeni yüzyılda bu tartışmayı düğümlemelidir. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı, sorumluluktan kaçmayan, elini taşın altına koymaktan sakınmayan sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerle bu tarihi görevi yerine getirmeye hazır ve kararlıdır." değerlendirmesinde bulundu.
"Dünyanın her yerinde yaşanan bir vahşet ülkemizde de görülmüştür"
Türkiye'nin günlerdir çok acı verici iki olayla çalkandığına işaret eden Bahçeli, bunlardan birinin Diyarbakır'ın Bağlar ilçesi Tavşantepe köyünde sekiz yaşında hayattan kopartılan ve cansız bedeni bir dere kenarında bulunan Narin Güran, diğerinin de Tekirdağ'ın Malkara ilçesinde dilinin söylemeye varmadığı vahşete maruz kalan Sıla bebeğin dramı olduğunu hatırlattı.
Bu sabilere kıyanların en ağır bedelleri ödemesinin adalet ve hukuk namusu olduğunu vurgulayan Bahçeli, milletin alenen işlenen insanlık suçları karşısında müteessir, öfkeli ve infial halinde bulunduğunu ifade etti.
Narin ve Sıla'nın, herkesin yüreğine ateş düşürdüğünü dile getiren Bahçeli, hunharca katledilen Narin Güran'a Allah'tan rahmet diledi, Sıla'nın şifa bulması temennisinde bulundu.
Bahçeli, Türk adaletinin, canilerin yakasından mutlaka tutacağını belirterek, Narin'in ölümünde parmağı olanların, Sıla'ya kastedenlerin güneş yüzü görmeden kapatıldıkları karanlık hücrelerinde çürüyüp gideceğini ümit ettiğini söyledi.
Narin'in 29 gündür bilinçli bir şekilde medyanın ve fırsatçı mihrakların istismar konusu yapıldığına işaret eden Bahçeli, jandarma ve polislerin devrede olduğunu, savcıların görevlerinin başında bulunduğunu, devletin suçluların peşinde olduğunu vurguladı.
Bahçeli, "Dünyanın her yerinde yaşanan bir vahşet ülkemizde de görülmüştür. 'Narin yavrumuz Norveç'te doğsaydı ne olurdu?' diyerek Türkiye'yi kötülemeye ve değerler sistemimizi lekelemeye gayret edenlerin art niyetli oldukları bariz ve bellidir. Norveç'te nasıl cinayetlerin işlendiğini, en son olarak Fransa'da nasıl bir tecavüz vandallığının deşifre edildiğini uyanık şuurlu her vatandaşımız yakinen bilmektedir." dedi.
Sisli günlerde ülkesini ve milletini sürekli aşağılayanların, yabancıların kurşun askerleri olduğunu vurgulayan Bahçeli, sözde aydın ve uzman yorumcuların adli ve kolluk görevini gıyaben üstlenerek televizyon ekranlarında bilirkişilik taslamalarının, ifade tutanaklarının periyodik olarak sızdırılmasının, maneviyat cephesini ve ahlak siperini parçalamayı amaçlayan keşif adımları olduğuna dikkati çekti.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, şöyle konuştu:
"Devletin yetkili kurumlarından görevlendirilmiş isimlerin kamuoyunu doğru, zamanında ve gerektiği hallerde bilgilendirmeleri, çatlak seslerin ortalığı bulandırmasını engellemeleri muhakkak surette sağlanmalıdır.
Televizyon kanallarında günlerdir yapılan yayın ve çarpıtmaların hepsi birden hukuki süreci baltalamış ve ne yazıktır ki magazinleştirmiştir. Türkiye'nin Tavşantepe ile Malkara arasına sıkıştırılması kasıtlıdır. Narin kızımızın can verişini etnik kökenle, dinimizle veya toplumsal dinamiklerle temellendirmeye kalkışanlar ahlaksızdır, provokatördür, başka hesaplara hizmet eden sübjektif ajanlardır. Türkiye'yi cinayetler ülkesi göstermek, bireysel ve toplumsal şiddetin merkezi olarak yorumlamak ve bunu da dolaylı olarak Türk-İslam kültürüne bağlamak iftiradır, kalleşliktir, namertliktir."
"Vatan sevgisi olmayanda insan sevgisi olmaz"
Aile kurumuyla ilgili endişelerinin bulunduğunu, bu nedenle geçen hafta sonunda partisinin "Aile Çalıştayı" düzenlemesinin haklı endişelerinin sonucu olduğunu dile getiren Bahçeli, MHP Ar-Ge bünyesinde kurulan, aralarında akademisyenlerin, uzmanların ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin yer aldığı bir komisyon eliyle bireysel ve toplumsal şiddetin tüm yönleri incelenerek buna karşı hangi tedbirlerin alınacağının gecikmeksizin belirleneceğini anlattı.
Tehlikeli boyutlar kazanan şiddet ateşinin derhal sönmesi, yeni yüzyılda güçlü, huzurlu, güvenli ve refahla donanmış lider ülke Türkiye'nin ihyasının hedeflendiğini ve bu maksatla var güçleriyle çalışıldığını aktaran Bahçeli, şiddetin son bulması için seferberlik ruhuyla ve topyekun harekete geçilmesinin, çok acil bir ihtiyaç olduğuna işaret etti.
Bahçeli, sokaklarında güven içinde yürünen, her insanın birbirine saygı ve sevgi duyduğu, nezaketin ve zarafetin hakim olduğu, Allah'tan korkan, kuldan utanan, insani değerlere hürmet gösteren huzurlu bir Türkiye'nin, aynı şekilde huzurlu insanlık amaç ve arzuları olduğunu belirtti.
"Narin yavrumuzu istismar edip bölücülüğün propagandasını yapanlar, Türk-Kürt ayrımını telaffuz edenler, öncelikle bölücü terör örgütü için devşirdikleri ve dağda teröristlerin tacizlerine maruz kalan küçük kızlar ile günahsız çocukların hesabını verecek namuslu tavrı göstermelidirler" diyen Bahçeli, vatan sevgisi olmayanda insan sevgisinin olamayacağını kaydetti.
Devlet Bahçeli, "Türk ve Türkiye düşmanlarının vesayeti altında bulunan bölücü mihrakların küçücük ve masum bir bedeni melun çıkarlarına alet etmeleri hiçbir kitaba, hiçbir insanlık değerine sığmayacak seviyesizlik, iğrençlik ve utanmazlıktır." dedi.
"Filistin'in kurtuluşu, bir Kudüs Paktı ile mümkündür"
Bir gazetecinin "Kudüs Paktı" ile ilgili sorusu üzerine Bahçeli, "Kudüs Paktı'nın kurulmasından yanayız. Bu aşamada, sorumlu olan kişi ve grupların çalışmalarını beklemekteyiz. Sürekli aydınlatıcı ve bilgilendirici gayretlerimizi sürdüreceğiz. Bu şarttır. Filistin'in kurtuluşu, bir Kudüs Paktı ile mümkündür. Civar ülkeleri de dahil etmek üzere, bütün insanlığın kavraması gereken bir adımın başlangıcıdır. İnşallah gerçekleşir diye düşünüyoruz." ifadesini kullandı.
Bahçeli, yeni dönemdeki anayasa çalışmalarında idam cezası konusunu gündeme getirme düşüncesinin olup olmadığı sorusuna şu yanıtı verdi:
"Eğer bizim önerilerimiz arasında olup, diğer siyasi düşünce ve kuruluşlar da benimsediği taktirde niye olmasın? Olacaksa, hangi mutabakatla yeni bir anayasaya kavuşalım, onu düşünmeliyiz."
aa